Hamilelikte Hormonların Etkisi: Vücudunuzda Neler Değişecek?

Bebeğinizi kucağınıza almanız ile tamamlanan hamilelik sürecinde hormonların nasıl çalıştığını bilmeniz oldukça önemlidir. Hormonlar temelde vücudun kimyasal “habercileridir.” Vücudunuzdaki önemli değişiklikleri yönlendirmekle görevli olan bu haberciler ayrıca anne adayını “büyük güne” hazırlayarak doğumun sorunsuz bir biçimde gerçekleşmesini, kasılmaların başlamasını, bebeğin dış dünyaya hazırlanmasını ve anne sütünün üretilmesini sağlar.

Bu yazımızda doğuma ilişkin tüm süreçlerde önemli bir rol oynayan gebelik hormonlarına değineceğiz.

Vücudu doğuma hazırlayan gebelik hormonları nelerdir?

Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi hormonlar doğumun düzenlenmesinde, anne ve bebek arasındaki ilişkinin kurulmasında ve anne sütünün üretiminde oldukça etkili olan faktörlerdir. Gebelik öncesi, sırası ve sonrası süreçte vücudu bebeğin gelişine hazırlayan başlıca hormonlar ise şöyledir:

  • Östrojen,
  • Progestoran,
  • Prolaktin,
  • Oksitosin,

Diğer gebelik hormonlarını ise şu şekilde sıralayabiliriz:

  • FSH (folikül uyarıcı hormon),
  • LH (luteinize edici hormon),
  • hCG (human koryonik gonadotropin),
  • Relaxin,
  • Plasental büyüme faktörü,
  • HPL (human plasental laktojeni).

Bu fizyolojik maddelerin nasıl çalıştığını bilmek, doğum sırasında neler olacağını anlamanıza yardımcı olabilirken, bebeğinizi kucağınıza aldığınız sürecin ardından vücudunuzla ilgili bilinçli kararlar vermeniz noktasında da belirleyici bir görev üstlenir.

Hamilelikle Östrojen hormonu: İşlevi nedir?

Östrojen, göğüslerin büyümesini, adet döngüsünün başlaması ve bitmesini sağlayan bir grup steroid hormondur. Kemiklerin sağlıklı kalmasında büyük bir rol oynarken, kolesterol seviyelerini kontrol altında tutmaya yardımcı olan östrojen, progesteron ile birlikte gebelik sürecinin başlamasından sorumludur.

Yumurtalıklar ve daha sonra plasenta tarafından üretilen östrojen rahmin büyümesini sağlar, rahim astarını korur, diğer önemli gebelik hormonlarını düzenler ve bebeğin organlarının gelişiminde oldukça önemli bir rol oynar. Dahası, doğum ertesinde emzirme zamanı geldiğinde, östrojen meme dokusunun büyümesini tetikleyerek, anne sütünün akışını sağlar.

Pek çok önemli işlevinin yanı sıra, östrojen eksikliği durumunda su sorunlarla karşılaşmak olasıdır: Ciltte lekelenme veya hiperpigmentasyon (doğum öncesi ve ertesinde annelerin pek çoğunda ortaya çıkar), mukoza zarında şişme, ciltte kaşıntı ve kanlanma, meme uçlarının koyulaşması (emzirme sonrası süreçte annelerin büyük bir kısmında görülür).

Hamilelikte Progestoran hormonu: İşlevi nedir?

Adet döngüsünü düzenlemeye yardımcı olan progesteron, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi östrojen ile beraber hamileliğin gerçekleşmesinde etkili olan iki ana maddeden biridir.

Progestoran, cinsel birleşmenin akabinde rahim zarının döllenmiş bir yumurtanın implantasyonuna açık hale gelmesine yardımcı olarak işlev gösterir; bununla beraber, gebelik döneminde, relaksin ile birlikte mide ekşimesi, hazımsızlık, kabızlık ve şişkinlik gibi bazı rahatsızlıklara da neden olabilir.

Progesteronun bir diğer işlevi ise vücuttaki bağları ve kıkırdağı belli oranda yumuşatarak eklemleri doğuma hazır hale getirmektir. Bu gevşeme, esneme durumu ayrıca diş etlerinin şişmesine & kanamasına, cildin kolay bir biçimde hasarlanmasına veya aşırı terlemeye sebebiyet verebilir. Elbette ki bu etkiler doğumun ertesinde azalacaktır.

Prolaktin hamilelikte nasıl bir rol oynar?

Hipofiz bezi tarafından üretilen prolaktin, halk arasında “süt hormonu” veya “annelik hormonu” olarak da bilinmektedir. Adından da anlaşılabileceği gibi, hem memenin büyümesine hem de bebeği beslemek adına anne sütünün üretimine yardımcı olur.

Vücuttaki prolaktin seviyeleri hamilelik sırasında artarken, doğum kendiliğinden başladığında zirve yapar. Annenin bebeği kucağına aldığı sürecin ardından üretimi devam eden prolaktin, yenidoğanın rahim dışındaki yaşama uyum sağlamasına yardımcı olur. “Anne olmaya uyum sağlama” açısından da katkıları olan bu maddenin aynı zamanda bebeğin sağlıklı gelişimine destek olabilir.

Bunun tam tersi biçimde, düşük prolaktin seviyeleri ise bebeğin yavaş bir şekilde gelişmesi veya akranlarına göre zayıf kalmasına sebebiyet verebilir.

Oksitosin hamilelikte nasıl bir rol oynar?

Hipotalamus (önbeyin bölgesi) tarafından üretilen ve hipofiz bezi tarafından salgılanan oksitosin, söz konusu hamilelik ve doğum olduğunda oldukça kritik bir rol üstlenir.

Oksitosin bebeğin rahme düştüğü andan doğumun gerçekleştiği ana değin her aşamada vücut tarafından düzenli bir şekilde salgılansa da özellikle kasları uyararak, kasılmaların ortaya çıkmasından sorumludur. Öyle ki, doğumun beklenilen zaman diliminde gerçekleşmediği durumda, hekimler oksitosinin sentetik versiyonu olan bir tür ilacı anne adaylarına önerebilir. Anne bebeğini kucağına aldıktan sonra ise, oksitosin, rahmin küçülmesine ve sütün göğüslere taşınmasına yardımcı olur.

Oksitosinin yeterli miktarda salgılanmadığı hallerde ise şu sorunlar ortaya çıkabilir: Kasılmaların durması veya yavaşlaması, doğumun beklenilenden daha uzun sürmesi ve plasenta bölgesinde aşırı kanama.

Bunların yanı sıra, doğumdan hemen önce meme uçlarının uyarılmasının yanı sıra emzirme işlemine hemen başlamak ve zorunlu olmadığı durumda epidural analjeziden kaçınmak bu hormonun üretimini hızlandıracaktır. Bu noktada, elbette ki hekiminizin tavsiyeleri esastır.

Hamilelikte Endorfin hormonunun işlevi nedir?

Kişi stres veya ağrı ile karşılaştığında, vücut bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak adına “endorfin” adı verilen sakinleştirici ve ağrı giderici özelliği olan fizyolojik maddeler üretir. Gebelik döneminin sonuna doğru bu hormon en yüksek seviyeye ulaşır ve doğum sırasında annenin en az ağrılı biçimde bebeğine kavuşmasına imkân sağlar. Uzmanlara göre yüksek endorfin seviyeleri, doğum ne kadar uzun bir süreç olsa da, anne adayına bununla başa çıkacak bir bilinç durumu ortaya koymada yardımcı olur.

Buna ek olarak endorfin, annenin bebeği ile ilgilenmeye başladığı süreçte, anneyi uyanık ve dikkatli kılarak, bakımın sorunsuz bir biçimde tamamlanmasını sağlar. Bununla beraber, başta epidural veya opioid ağrı kesiciler olmak üzere, birtakım ilaçların vücuda alınması durumunda, endorfin seviyelerinde ciddi bir düşüş gerçekleştiği de çeşitli bilimsel araştırmalar ile ortaya konmuştur. Bilindiği gibi endorfin seviyelerinin düşük olması postpartum depresyona sebebiyet verebilmektedir. Bunun haricinde, anne-bebek ilişkisini güçlendirmede rol oynadığına inanılan endorfinin eksikliği durumunda sancıların tolere edilmesi zor şekilde şiddetli olmasına neden olmaktadır.

Doğum öncesi ve sırasında sakin ve rahat kalmaya çalışarak ve hekiminiz zorunlu olduğunu bildirmediği sürece ağrıyı kesmeye yönelik prosedürlerden uzak durarak vücudunuzdaki endorfin seviyesini artırabilirsiniz.

Sorularınızı ve düşüncelerinizi bizimle paylaşabilirsiniz:

Yorum & Soru Bırakın

Anne Rehberi
Logo